İlk Startup Tecrübelerim

11 min read
İlk Startup Tecrübelerim

Selamlar, ben Orhan. Yaklaşık 3 yıllık frontend developer kariyerimin son 3 buçuk ayını Amerika merkezli bir startupta çalışarak geçirdim.

Daha önce farklı büyüklükte firmalarda çalışsam da hem yurtdışı merkezli hem de yatırımcı kaynağı ile hayatına devam eden bir firmada çalışma tecrübem olmamıştı. Bu sebeple yaşadıklarımı, zorlukları, güzellikleri ve edindiğim tecrübeleri burada paylaşmak isterim. Bu yazı genel yargıları içermemekte olup yalnızca benim bakış açımdan aldığım dersleri ve öğrendiğim şeyleri aktardığım bir yazıdır. Startup dünyası zorlu bir dünya olduğu için, içinde bulunduğunuz zamanın ekonomik koşulları, yatırımcı tercihleri ve ekip dinamikleri gibi bir çok madde dolayısı ile başarılı ya da başarısız kavramları değişkenlik gösterebiliyor.

Benim tecrübeme gelecek olursak;

İşe Giriş Süreci

Benim işe giriş sürecim şu şekilde gerçekleşti: Öncelikle kendim ile ilgili bilgilerin tamamını karşı tarafın anladığından emin olmak istedim. Demek istediğim şey şu, aslında önceleri tüm görüşmelerimde önem verdiğim nokta karşı tarafla ilgili bilgi almaktı. Yani firmayı tanımak, firma içerisinde kültürü anlamak, iş yapış şekillerini anlamaya çalışmak ve teknik olarak benim isteklerime cevap verip vermediklerini çözmeye çalışmak.

Bu saydıklarımin kesinlikle önemli ve cevaplanması gereken sorular olduğunu düşünüyorum fakat artık anladım ki öncelikle tüm şeffaflığın ile kendini karşı tarafa tanıtmak ve karşı tarafın beklentilerini ölçmek daha iyi bir yöntem olabiliyor.

Bu sebeple görüşmelerin başlangıcında kendi çalışma tecrübelerimden, yaptığım projelerden ve teknik tercihlerimden bahsettim ve bu konuşmalar karşılıklı olarak bir kaç gün sürdü. Aslında bu noktada resmi olarak bir interview sürecine girmemiştik. Hali hazırda mutlu olduğum bir işim olması dolayısı ile biraz daha rahat olduğumu söyleyebilirim. Kendim ile ilgili bilgileri ve beklentilerimi konuşmanın diğer tarafıyla paylaştığıma emin olduğumda aslında görüşmelerimizin devam ettiğini gördüm. Bu da benim firma tarafında olası bir aday olduğumu bana göstermiş oldu.

Sırada firmanın benim için olası bir aday olup olmadığına karar vermek vardı. Bu noktada benim için önemli olan iki konu vardı(Bu konuda hatalarım oldu, bahsediyor olacağım.).

Takım

Tüm yazılım kariyerimde her zaman en üste koyduğum madde takım oldu benim için. Bu sefer de bu değişmedi, birlikte çalışacağım insanlar diğer konuların her zaman bir adım ötesinde olmuştur. Bunun hayatımda çok fazla artısı olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple ilk sorguladığım konu takım oldu. Çalışacağım takımda Eser Özvataf CTO pozisyonunda görev yapıyordu. Görüşmeleri de onunla gerçekleştiriyorduk zaten :) Onun takımda olması benim için büyük bir artıydı, öğrenebileceğim çok fazla şey olduğunu düşünüyordum(Öyle de oldu). Bu durum başlı başına benim için çok pozitif bir durumdu. Sonrasında Linkedin üzerinden tüm çalışan kişilere baktım, kariyerlerine ve sosyal medya hesaplarına baktım. İçeride çalışan insanlarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmaya çalıştım.

Yeni başlamış startuplarda genelde ekip görece küçük olabiliyor, bu sebeple çalışacağınız kişiler normalden çok daha önemli bir hâl alıyor. Çalışma ortamı ve kültürle ilgili olabildiğince fazla bilgi almak süprizlerle karşılaşma ihtimalini o kadar azaltıyor.

Takım konusunda aklımdaki soru işaretlerini olabildiğince azalttıktan sonra benim için çok önemli olan bir diğer konu ile ilgili sorularımı sormaya başladım.

Teknik Kültür

Teknik kültür biraz genel bir kavram. Özellikle startup gibi dinamik olması gereken ve görece ticari hayatına yeni başlamış olan firmalarda olgunlaşmış bir 'kültür' aramak biraz haksızlık olacaktır. Burada teknik kültürden kastım aslında içeride kullanılan teknolojiler neler, proje detayları, refactoring yapış şekilleri, production sıklığı ve temiz kod yazma alışkanlıkları neler gibi sorulara cevap bulabilmek.

Şunu söylemekte fayda var bu tarz standart cümleleri kurmak genelde kolay olabiliyor. Örneğin 'Ben kendimi geliştirebileceğim, temiz kod yazılan bir firmada çalışmak istiyorum' cümlesini kurmak çok basit ve teoride uygun bir cümle fakat zaman zaman içi boş bir cümle olabiliyor. Aynı şekilde firmalarında bu sorulara vereceği tamamı pozitif yanıtlar zaman zaman doğruluğu tartışılabilir yanıtlar olabilir.

Bu noktada ben bana verilen cevapların doğruluğuna ve dürüstlüğüne inandım. Yukarıda bahsettiğim gibi her şeyin 'doğru' ve iyi olduğu bir gül bahçesi vaadi verilmedi bana. Bunu veren bir startupın doğruyu söyleme ihtimali bayağı düşük olduğunu düşünüyorum. Startuplar doğası gereği kurulan ve inşaa edilen, bir çok konuda aktif olarak gelişip olgunlaşan yapılardır. O sebeple benim için buradaki dürüstlük önemliydi. Benden talep edilen ve aynı zamanda vaat edilen şey bu gelişme ve olgunlaşma durumuna katkıda bulunmamdı.

Teknik olarak geliştirilmesi gereken noktalar açıklandı ve bu nokta varılmak istenen nihai hedef konusunda beklentilerimi karşıladılar.

Bu noktada benim için güzel bir 'challange' olacağının farkındaydım ve bunu tecrübe etme fikri beni cezbetti.

Buraya kadar anlattıklarım işe giriş aşamasında doğru yaptığıma inandığım şeylerdi. Daha iyi bir süreç yönetimi için daha iyi sorgulamam gereken bir kaç konu olduğunu düşünüyorum.

Bu konuklar şöyle sıralabilir:

Ne kadar ömrümüz var

Bu sorunun startup dünyasında çok önemli bir soru olduğunu düşünüyorum. Ne demek istiyorum? Eğer yaptığı işten veya üründen para kazanan bir startupta çalışıyorsanız ve aynı zamanda yatırım alan bir yer ise burası, firmanın hayatını devam ettirebilme ihtimallerinin görece yüksek olabileceğini söyleyebiliriz. Fakat çalışacağınız startup para kazanan bir firma değilse yani yalnızca yatırıcımların parası ile hayatına devam ettiren bir firma ise ve hızlı bir şekilde para kazanması gereken bir yer ise işlerin biraz daha zor olabileceğini düşünebiliriz.

Zor olabileceğinden kastım nedir? Şöyle ki firmaların aldığı yatırımlar çalışan giderleri, kullanılan araçların ücretleri, vergiler, resmi giderler gibi bir çok farklı kategoride harcanan paralar aslında. Günün sonunda bu para sürekli azalan bir para olduğu için firmanın ya para kazanan bir yapı haline gelmesi lazım ya da bir şekilde yeni yatırımlar bulması gerekiyor.

Bu durumda hata yapma ve başarız olma hakkınızı ciddi anlamda azaltıyor. İşte tam bu sebeplerden ötürü olası bir hata yapma veya başarısız olma durumunda firmanın kasasında bulunan para ne kadar bir süre bizi hayatta tutabilir sorusunun cevabı önem arz ediyor. Çünkü yarın en ufak hatada pilinizin bitmemesi sizin kariyerinze devam edeceğiniz firmayı seçme konusunda önem arz edecek bir unsur olacaktır diye düşünüyorum.

Ben daha önce bir startupta çalışmadığım için firmanın parasının bitme durumlarını çok fazla düşünmedim açıkçası. Bu noktada daha detaycı davranmak sizin hem daha iyi karar vermenizi sağlayacaktır hem de daha rasyonel planlar yapmanıza yardımcı olacaktır diye düşünüyorum.

Hedefler ve Planlar

Bu biraz iki taraflı bir konu. Çünkü aslında şirkete girmeden önce projenin ne durumda olduğu ve hangi tarihlerde ne hedefleniyor gibi bilgileri almak size ciddi bir projeksiyon oluşturacaktır. Çünkü kendinizce hedeflenen durumların yapılabilir olup olmadığını tahlil edip başarılı olabileceğini düşündüğünüz bir yere girebilirsiniz. Fakat daha içerisine girmediğiniz bir firma da sizinle hedeflerini paylaşmak istemeyebilir. Bu durumda hedeflenen işlerin ölüm kalım meselesi mi yoksa istikrarlı bir ilerleyişin bir parçası mı sorusunun cevabını öğrenmek iyi olabilir.

Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi eğer önünüzdeki hedefler çok kritik ve şirketin devamlılığını doğrudan etkileyecek hedefler ise hata payınız oldukça az olabilir. Bu da sizi stresli ve sağlıksız bir psikolojiye sokabilir.

Bu noktada doğru noktada buluşmaya çalışıp alabildiğiniz en çok bilgiyi almaya çalışmanız iyi olacaktır.

Yukarıda bahsettiğim adımları geçtikten sonra diğer konularda da anlaşma sağladık ve ben resmi olarak bir startup firmasında çalışmaya başladım. İşin ekonomik boyutlarına girmeyeceğim ama eğer yurt dışında bulunan bir firmaya çalışmaya başlayacaksanız ve Türkiyede bir şirket kurmanız gerekiyorsa Evren Özmen'in yazılarını takip etmenizi öneririm.

İşe Girdikten Sonrası

Aslında ilk bir kaç gün alışılagelen bir şekilde geçti benim için. Startup'a özgü bir durum yoktu. Ekip harika bir şekilde karşıladı beni ve çok sıcak bir ortam vardı. Bu da işe girdiğinizde karşılaşmak isteyeceğiniz senaryolardan biridir diye düşünüyorum. İlk garipsediğim olay şirket kurucuları da aynı zamanda normal bir çalışan gibi olmasıydı. Bu da samimi bir ortamı beraberinde getiriyor. Dertler ve mutluluklar tüm herkesle eşit paylaşılıyor. Kimsenin title'ına bakmadan herkes birbiri ile çok rahat bir şekilde iletişim kurabiliyor, birlikte çalışıp sorunlara çözüm üretmeye çalışabiliyordu. Bu bence çok iyi bir durum, çünkü bu durumun çıktısı çok fazla konuda kendinizi geliştirebilme olanağı.

İster istemez işin business tarafında da bilgi ediniyorsunuz, tasarım konusunda fikir beyan ediyorsunuz ve direkt olarak karara etki edebiliyorsunuz. Bu da bir çok farklı disiplini deneyimleme fırsatı doğuruyor. Öte yandan teknik konularda aldığınız kararları çok hızlı bir şekilde hayata geçirebiliyorsunuz. Bürokratik süreçler, onay beklemeler, mail prosedürleri gibi konular tamamen ortadan kalkmış bir ortam söz konusu. Bu durumda önceden bahsettiğim dinamik olmanın bir noktada açıklaması aslında. Bu durum benim sevdiğim ve gelişimime etkisi olan konulardan bir tanesi. Öyle zannediyorum ki startuplarda bu dinamik yapı genelde ortak bir konu.

Bir diğer güzel olay ise ürün sizin ürününüz oluyor ve etkiniz kurumsal projelere göre çok fazla oluyor. Proje doğal olarak yeni başlayan ya da kısa süre önce başlamış bir proje olduğu için core özellikleri ekleyen kişilerden biri oluyorsunuz bu da projeye olan bağlılığı ve motivasyonu yükselten faktörlerden biri. Kurumsal firmalarda projeler eski ve bir çok özelliği hali hazırda yapılmış olduğu için ve bir çok farklı departman farklı işler yaptığı için deneyimlediğiniz konular bazı sınırlar içerisinde kalabiliyor. Startup firmalarda ise projenin planlanmasından deploy edilmesine kadar olan tüm süreçte işin içerisinde oluyorsunuz. Bu olayda farklı konularda sorunlar yaşamanıza ve tecrübe etmenize vesile oluyor. Bu şekilde bir etki yaratabilmek ve farklı konulardaki sorunlara çözüm bulmaya çalışmak benim hoşuma giden bir durumdu. Herkes için uygun bir konu olmayabilir tabii ki.

Bir diğer güzel olay ise çalışma şekli ve çalışma saatleri gibi konularda esneklik. Genel olarak çok kuralcılık çok yoktu açıkçası, bunun çıktısı olarak da planlamalarınızı kendinize göre yapabiliyorsunuz. İşleri yapış şeklinize çok fazla karışılmıyor. Bu da kendinizi biraz daha özgür hissetmenizi sağlıyor. Doğal olarak size güvenildiği ve işleri yapacağınıza inanıldığı çıkarımını yapıyorsunuz.

Biraz toz pembe ve güzel bir resim çizdiğimi hissediyorum. Madem bu kadar güzel bir şey startupta çalışmak neden hala orada çalışmıyorsun diye sorabilirsiniz. Birazdan onu da açıklıyor olacağım fakat ondan önce bir güzel yanından daha bahsetmek istiyorum.

Farklı konular için gitmeniz gereken farklı insanların olmaması ve yukarıda bahsettiğim samimi ortamın getirlerinden bir diğeri de iletişim. Tabii bu iletişimin iyi olmasının ön şartı takım içerisindeki uyumun iyi olması. Bu konuda bir sorunumuz olmadığı için takım içi iletişim çok hızlı ve rahat ilerleyebiliyordu. Genel olarak gideceğiniz kişi sayısı az olduğunda çözüme ulaşmak ya da karar almak çok daha hızlı oluyor. Bunun neticesinde de iyi bir uyum oluyor. Bu konu yukarıda bahsettiğim konularla biraz paralellik gösteriyor ama zaten günün sonunda yaptığımız işlerde bunlardan ibaret zaten.

Gelelim işlerin karıştığı noktalara.

Yukarıda da bahsettiğim gibi eğer firma para kazanmıyorsa ve ölüm kalım meselesi olan bir deadline silsilesi varsa ve yeterli kaynak yoksa sorunlar bir çığ oluyor. Benim şöyle bir deneyimim oldu. Kullanığımız bazı kütüphaneleri ilk kez kullanıyorduk takım olarak ve burada kütüphaneyi anlayıp keşfetme süresi benim için yeterli olmadan feature çıkarmam gerekti. Bunun çıktısı olarak bazı mimari kararlarda hatalar yaptık, dolayısıyla hata yaptığımızı anladığımızda düzeltmek için sahip olduğumuz zaman bir hayli azdı. Bunun çıktısı da psikolojik bir savaş ve yoğun çalışma saatleri oluyor. Kimse bunu zorunlu tutmadı tabii ki fakat ister istemez sorumlu olduğunuz şeyleri yapmak istiyorsunuz. Bunun dışında startup olası sorunlardan biri de şu olabiliyor: kümülatif olmayan çabaların etkisi kümülatif çabalara göre çok daha az olabiliyor. Demek istediğim şey şu, işler yolunda gittiğinde yaşanılan birliktelik ve mutluluk işlerin yolunda gitmedği durumda birliktelik ve ortak fedakarlık durumuna dönüşmediği zamanlarda bireysel çabalar işleri yoluna koymada yetemeyebiliyor. Öte yandan teknik sorunları hızlı iş yapmak için sonra çözmeye karar vermenin doğru bir karar olmadığını gözlemledim, çıkardığım derslerden birisi bu. Teknik olarak yanlış olduğunu düşündüğünüz sorunları hızlı olmak için daha sonraya bırakırsanız ve diğer işleri bunun üzerine yapmaya başlarsanız çok daha büyük kayıplar verebilirsiniz. Bir diğer olası sorun da şu olabiliyor, yukarı da her ne kadar bunun pozitif bir durum olduğundan bahsettimse de her şeyi yapmak durumunda kalmanın eksileri de oldukça fazla. Yaşanılan sorunlardan ve isteklerden ötürü takım üyelerinden herhangi biri asli işlere yeterli vakit oluşturamadığı zaman oradaki boşluk zamanla doldurulması güç bir boşluk olabiliyor.

Bu yazdıklarım kişilere bağlı sorunlar değil. Şahsen ben yaptığım işin aslında tamamen ticari bir çıktı üzerine kurulduğunun çok farkında değilmişim. Genelde çok fazla teknik açıdan değerlendirmeler yapıyordum. Busines ve ticari başarı ya da para kazanan bir ürünü para kazandırmaya devam ettirmek iyi kod yazmaktan ya da güncel teknoloji kullanmaktan çok daha önemli. Bireysel performans ya da çabanın bulunduğunuz kurum için ticari bir çıktı yaratamıyorsa aslında somut bir faydası olmuyor. Özellikle startuplar için çıktı her şeyin önünde gelen bir parametre benim gözlemlerime göre. Bu sebeple de çıktı üretebilmek ve ticari olarak etki oluşturabilecek kararlar teknik doğruları uygulamaktan çok daha fazla önem arz ediyor. Bu da çok anlaşıbilir bir durum diye düşünüyorum.

Bunların bir çıktısı imposter sendromu olduğunu da söylemeliyim. Açık söylemek gerekirse ben bu iş tecrübemden önce kendime çok güvenirken, sonrasında kendime olan güvenim bir hayli azaldı. Kişisel olarak bir şeyi yapamamak ya da çözememek beni kötü bir yazılımcı yapmadığını biliyordum fakat sanki hiç bir şeyi yapamıyormuşum ve yapamayacakmışım hissine teslim ettim kendimi.

Bu yazımı işten çıkış tarihimden yaklaşık 2 ay sonra yazıyorum ve toparlamak gerekirse şunları söyleyebilirim. Yazılım yapıyor olmak, teknoloji geliştiriyor olmak ya da çok büyük kitlelerin kullandığı uygulamaların çalışmasını sağlıyor olmak çok güzel bir şey. Fakat günün sonunda herkes gibi bir meslek icra ediyoruz. Tecrübe, sadece başarıların ve mutlu sonların toplamıyla oluşmuyor. Daha iyi bir yazılımcı olmak ya da yaptığımız işte daha iyi olmak için yaşanılan aksilikleri de kabul edip üzerine koymak iyi bir tercih olabilir. Ben bu şekilde yapmayı tercih ediyorum.

Bu iş tecrübem benim için yeni ve farklı olduğu için sizlerle paylaşmak istedim. Tüm çalışma arkadaşlarıma da buradan teşekkür etmek isterim, her biri çok tatlı insanlar :)